Ülkenin kalbinin attığı, tüm gelişmelerin nabzını tutabildiğim iki buçuk senedir hareketli yuvam Hürriyet!
İnsan sesinden çok klavye sesinin yükseldiği, çalışanların boylarını kendilerine göre ayarladığı gri sandalyelerinde ülkenin gündeminin yorumlandığı yer burası, Hürriyet!
Her sabah uzunca bir yola uyanıyorum ben . İşe giden yolda eğer gözlerimi açık tutabiliyorsam beni gün boyu uyanık olmaya alıştıracak gerilim-polisiye romanlarının kelimeleriyle buluşuyor gözlerim. Vee sonrasında her günün farklı olduğunu düşündüğümüz rutine bağlanan bir iş günü başlıyor.
Gün içinde benim en yakın iş arkadaşım bilgisayarımla buluşmadan önce bardağım kahveyle doluyor. Kahve benim için güne aşk katarak, güzel başlamak demek. Kahvemi keyfe dönüştürecek zamanım yoksa kahvemi alırken eşlik ediyor bana iş arkadaşlarım ve yanında “bir gün önce ne yaptıkları”.
Ne çok kalabalık bir o kadar da yalnızız bu camlarla çevrilmiş şeffaf Hürriyet binasında. Monitörün üzerinden gördüğümüz kişiler ben gülünce gülemiyor ne garip! Oysa bi’ adım ötemde, sesimi de duyuyorlar üstelik.
Her katın ayrı renkte sınırı var. Radikal’in kurumsal mavisi birlieşmiyor farklı bir renkle. O yüzden biz Hürriyet kırmızısı, onlar Radikal mavisi… Neyse ki yemek molalarında bırakıyoruz renklerimizi.
Dağınık masam var ki tam beni yansıtıyor. Blognote, kalem, rozet, fincan, oje? Hepsi birbirinden ilgisiz ama hepsi benim, hepsi bana dair. Kimse bilmez ama bu dağınıklığım işe de yarıyor üstelik, ben de sınırlarımı dağınıklığımla çiziyorum.
6 kişilik asansörlerimiz ve bir de adeta yazılı olmayan asönsör kurallarımız var. Arada cesur olanlar kırıyor bu kuralları “günaydın, iyi günler ” diyerek.
“Farklı tonlara neden bu kapalığımız?” diye düşünüyorum sonra… Her gün karşılaşıp göz rengini bilmediğimiz ne çok kişi var. Kimi evli, kimi çok aşık ya da bebek bekliyor… Onların çalıştığı birimi ve title’ını biliyorken bu bilgiler neden eksik bizde? Birden ne kadar umarsız olduğumuzu unutturan bir anı geliyor aklıma. 3.8’lik B.Çekmece depreminde nasıl da huzursuz bir sessizliğe bürünmüştük. Ortak acılarla kenetlemeden belki de görmeliyiz karşımızda oturan kişiyi, maillerin CC’sine eklenen kişi olarak kalmamalı.
“Yeşillik olsun bi’ canlılık gelsin” diyerek daha geçen hafta -muhtemelen mimar hanımız uygun görüp – getirdiler masamızın yanına. Yapraklarını dökmüş minik ağaç burda yaşamak konusunda biraz gönülsüz, daha çok genç. Biz de onun bu oryantasyon sürecinde boş durmadık, yanına süslerini kendi ellerimizle koyduğumuz yılbaşı ağacını kurduk.
Hafiften müzik olsa belki mırıldanan olurdu diye düşünüyorum, sonra vazgeçip herkes gibi bende kulağıma kulaklığımı takıyorum. Sevdiğim müzikleri bile daha önceden ayarladığım sırayla dinlerken “yaşlanıyor muyum yoksa ben? ” diye düşünüp, sonra hızla kovuyorum düşünce balonumu.
Masamın bi’de sihirli bir yanı var. Masam, ilham perisi yutmuş gibi her gün yazısını yetiştiren, yazılarıyla herkesin dilinden düşürmediği Yılmaz Özdil manzaralı. Gülüşlerimiz, saçma sapan esprilerimiz onu rahatsız ediyor mu diye ara sıra düşünüyorum. “Hürriyet’te bi’ manyak bunlar” diyor mudur? Ya da çok boş mu buluyordur hayat karmaşamızı bilemiyorum.
Benim oturduğum yerden Hürriyet’li bir gün böyle geçerken acaba gazetemizin en güçlü kadını Vuslat Doğan Sabancı’nın günü nasıl geçiyordur dedim ve bir molasında kahvesine eşlik ettim.
Vuslat Doğan Sabancı?nın gözünden Hürriyet?li bir gün;
Şıkır şıkır, canlı, daha fazla kişi ile temas edebileceğim bir güne başlıyorum Hürriyet?te.
15 yıl boyunca bir tek güvenlik görevlisi ve asistanımı görerek çıktım eski Hürriyet binasının asansörlerinden. Bu binaya ilk taşındığımız gün ise evin sahibi gibi hissederek karşıladım binaya giren çalışma arkadaşlarımı. Yeni odamın katından bakınca herkesi görüyor, herkesle selamlaşabiliyorum.
Yemek sırasında yanına gidip sohbet etme fırsatı bulduğum Vuslat Doğan Sabancı’dan bi’ şey daha öğrendim. Saat 4 buçukta kahvelerimize eşlik eden kurabiyeler meğer pastane yapımı değil, Bağcılar’daki ev hanımlarının aile bütçelerine katkı sağlamak için hazırladıkları minik lezzetlermiş.
P. S. Yılın ilk karının soğukluğuna, sıcak gülücüklerini katan Vuslat Doğan Sabancı?ya bloguma bu güzel katkısı için çok çok teşekkür ederim.
7 Yorumlar
bizde paylaştığınız için size teşekkür ederiz efenim…
bakalım kar ne kadar süre yağmaya devam edecek istanbulda? 🙂
woww tek kelimeyle mükemmel,
aslında kendimden ne çok şey buldum, çok eskiden çalıştığım iş yerimin sınırları ve varoluşunda neredeyse aynıydı aynı insanlardan , aynı masalardan sanki ben bahsediyormuşum gibi geldi 🙂
her şey çok güzeldi ben bir gün boyunca senin iş arkadaşın hatta neredeyse sen oldum, tebrik ederim ve benim bittiğim nokta tam da şu oldu ev hanımı olmamdan mütevellit olsa gerek 🙂
”Saat 4 buçukta kahvelerimize eşlik eden kurabiyeler meğer pastane yapımı değil, Bağcılar?daki ev hanımlarının aile bütçelerine katkı sağlamak için hazırladıkları minik lezzetlermiş. ”
Tekrar tebrik ediyorum :)) seninle bir gün boyunca yan masanda çalışmak güzeldi :))
@berna yine güzel yorumlarınla gülümsettin beni, teşekkür ederim 🙂
Eğer böyle hissettirebildiysem daha çok güzel yerlere yolculuk yapacağız demektir.
Harika dort gozle ve heyecanla bekliyorum …bekliyorum … bekliyorum.. :))
Harika, ellerine sağlık! 🙂
Hilal’cim tadı damağımda kaldı, dört gözle diğer konuklarını bekliyorum
ellerine sağlık.
Pınar’cım, Irmak’cım teşekkür ederim, yeni yazı hazır gibi gibi:))